Veda Mektubu
“Evvela kendini bulmak gerek.” derler. Ben bulabildim mi seni ey kendim? Onca savaşların, çakıllı yolların ardında görmek istediğim sen miydin? O zaman neden çıkmadın karşıma? Beni, kendimi neden bir kabusa hapsettin? Uyanmak için canımı yakmam gerektiğine beni neden ikna ettin?
Sorma sen, gerçi sormazsın zaten ama ben yine de bil istiyorum. Zira bu seninle son görüşmemiz.
Sana inanmayı seçip canımı defalarca yakıp kanattım. Onca kabustan uyanmak pahasına kolumu kanadımı kırdım… Uyanamadım. Öyle ki epey zaman sonra anladım güvenmemem gerektiğini. Kendini tanıyamamış, anlayamamış birinden ne beklenir ki? Hatalı olan bendim ama ben de senim aslında. Kendi kendimi kandırmam, kalbimle ruhumu anlayamamam, bütün bunların yanında etrafımı saran o sis bulutunun içinden çıkamamamın en büyük suçlusu benim..
Daha evvel yazdığım yirmi dört mektubu yaktığımda, yerini yenilerin geleceğinden habersizdim. Artık buna bir son vermek istiyorum. O yüzden bu bana son mektubum.
Gecenin karanlığından sonra gelen o kızıllığı görmek için senin de sabırsızlandığını biliyorum. “Zaman gelecek o aydınlığı ben oluşturacağım.” derdin. Bir yolculuğa benzettiğin bu hayatı, bir hayal defterine sığdırmaya çalıştın. Satırlara döktün içini, yine de kendini anlatamadın. Sen anlamadın ki kendini bir başkası nasıl anlasın?
Ağlanacak haline gülme artık, ağla. Dengesizliğinden kalbin bile yoruldu, anla. Bulamadığın seni şimdi kaybetmenin vakti. İbrahim’in hayatını araması* misali, bir bilinmezliğe savrulmak gerek şimdi. Bulunur mu ya da bulunmak ister mi bilinmez. Bu yaşamak sancısı da böyle devam etmez…
*Güray Süngü’nün İbrahim’in Kaybettiğini Bulmasıdır adlı kitabına atıf yapılıyor.