Nigârgîrî
İçimde bir yerde bir ağaç var, dalları kupkuru ama uçlarında çiçekler açan..
Kiminin acısı kiminin sefası oluyor anlamak zor. İnsan acımasızlığın, riyakarlığın apaçık resmi. Çocukluğumdan bu yana kendi ellerimle zorla çiçeklendirmeye çalışıp çabaladığım bu hayat, beni her defasında yere çalmaktan usanmadı ve ben her seferinde, dalları yeniden doğrultup tomurcukları avuçlarımla sarmaya çalıştım. Umudun, inadın ve belki de yalnızlığın dibinden kopardığım o son damla inançla… Oysa hayat, her defasında ellerimi kanatmayı marifet bildi. Gözlerimin içine baka baka kırdı neyi sevdiysem, neyi yaşatmak istediysem…
Bazen bir sabah güneşi gibi sokuldu içime bir umut, sonra ansızın bastıran kara bir kış gibi her şeyi buz kesti. Kalbim artık hangi mevsimde olduğunu unutur oldu. Çiçeklerin açması bir mucizeye döndü, onları gördüğümde ağlayacak kadar sevindim, çünkü nadirdi, çünkü ömre bedeldi.
Kırık dalların gölgesinde büyüttüm ben hayallerimi. Ne zaman yeşerecek desem, bir rüzgâr çıkıp hepsini savurdu. Kimi zaman bir söz, kimi zaman bir suskunluk yıktı içimdeki baharı. İnsan dediğimiz o suretli varlık, çoğu zaman en büyük fırtına oldu içimde.
Ama ne gariptir ki yine de vazgeçmedim. Her düştüğümde yerden bir avuç toprak alıp köklerime bastım. Belki de acıyı bu kadar derin yaşadığım için sevinci bile sevmeyi öğrendim. Çünkü benim çiçeklerim kolay açmadı. Her birinde yılların yorgunluğu, gözyaşının tuzu vardı.
Ve şimdi… İçimde hâlâ bir ağaç var. Belki yorgun, belki kırık ama hâlâ çiçek açıyor. Çünkü bazı ağaçlar, sırf inatla yaşar. Sırf pes etmeyen bir kalbin içinde büyümüş oldukları için…
Ben artık bilerek susuyorum çoğu zaman. Çünkü anlatmak, çoğu insana değmiyor. Anlayan az, hisseden daha da az. Ama içimdeki o ağaç…
O her şeyi biliyor. O her defasında yeniden yeşermeye çalışıyor, sırf ben hâlâ yaşıyorum diye…