Nasıl Bir Çağ Bu?
Zaman ilerliyor, teknoloji gelişiyor, her şey daha “modern” hale geliyor… Peki ya insan? İnsan daha yalnız, daha yorgun, daha duygusuz.
Artık kimse kimseye gerçekten dokunmuyor. Herkes birbirine sadece ekranlardan bakıyor. Sevgi sanal, dostluk anlık, sadakat ise unutulmuş bir değer. Ne zaman bu kadar soğuduk? Ne zaman bu kadar alıştık susmaya, görmezden gelmeye?
Modernleşiyoruz diyorlar. Ama neyin üstüne kuruyoruz bu modernliği? Vicdanların sustuğu, merhametin köreldiği, ahlakın değerini yitirdiği bir zemine mi? Herkesin cebinde dünya var ama kalbinde bir çöl… Ne garip, değil mi?
Eskiden insanlar bir araya geldi mi muhabbet olurdu. Şimdi herkes elinde telefon, gözleri başka yerlerde. Anne-baba çocukla, dost dostla göz göze gelemiyor. Herkesin kendine kurduğu küçük bir sanal dünya var; gerçeklikten kopmuş, duygulardan uzak…
Kötülük sıradanlaştı. Yalan, dolan, iki yüzlülük… Artık kimse şaşırmıyor. Çünkü herkes bir şekilde bulaşmış gibi bu düzene. “Ben farklıyım” diyenler bile zamanla birer kopyaya dönüşüyor.
Bu çağ her şeyi hızla tüketiyor: Eşyayı, duyguyu, insanı… Hatta kendimizi bile. Kim olduğumuzu, ne hissettiğimizi unutuyoruz. Geriye sadece “mış gibi” yaşanan hayatlar kalıyor. Seviyor-muş gibi, mutluymuş gibi, yaşıyor-muş gibi…
Ve en acı tarafı şu: Bütün bu çürümeyi ilerleme sanıyoruz.
Bazen soruyorum kendime: Gerçekten ilerliyor muyuz, yoksa sadece biraz daha mı düşüyoruz?