Maneviyatsızlık Bir Zindandır
Maneviyatsız insan karanlıkta, zindanda, yoksul, çaresiz ve kimsesizdir. Çünkü maneviyat, ruhun en büyük zenginliğidir.
Ancak bu zenginliğe ortak olmak isteyen ve sonra da bizi bu ortaklıktan dışlamaya çalışan modern kapitalizmdir.
Bizler onlara o kadar çok izin verdik, onlara o kadar özendik ki, sonunda gelip bizi bizden aldılar. Bizi kendi benliğimizden koparıp, yerine sahte bir kimlik giydirmeye çalıştılar.
Modernizm adı altında bize pek çok şey sundular. Peki, biz ne yaptık?
Hadi adil olalım.
Her şeyi onların üzerine atmayalım, biraz da kendimizi sorgulayalım.
Bir gayrimüslim öğretmen, Müslüman bir öğrenciye sormuş:
“Neden bu haldesiniz?”
Öğrenci cevap vermiş:
“Batı bize bunu yaptı, şunu yaptı.”
Öğretmen ise şu cevabı vermiş:
“Onların işi bu. Peki, siz ne yaptınız?”
Şimdi biz kendimize soralım:
Onlar bize bunları yaptı, evet. Peki, biz ne yaptık?
Benim cevabım şu: İzledik.
Üstelik bu durum hoşumuza da gitmedi değil.
Bizi en çok yokluktan vurdular.
“Maddiyatın olursa mutlu olursun. Maneviyat karın doyurmaz.” dediler.
“Gençsin, yaşa. Daha çok vaktin var.” dediler.
“Ben yaşayamadım, bari çocuklarım yaşasın.” dedik.
“Ben evlatlarım için çalışıyorum.” dedik.
Ve daha nice bahanelerle oyalanıp durduk.
Kendi benliğimizi, doğrularımızı, davamızı unuttuk.
İnsan unutkan bir varlıktır, evet. Ama kendi benliğini unutmak, sıradan bir unutkanlık değildir.
Sonra ne oldu?
Onların davalarına ortak olduk, onlarla aynı yolu yürüdük. Ve şimdi, işleri bitince bizi bırakıp kendi yurtlarına döndüler. Ama biz ne haldeyiz?
En büyük kaybımız maneviyatımız oldu.
Ailemiz, yuvamız ve birliğimiz elimizden alındı.
Dürüst olalım. Görevlerini başarıyla tamamladılar. Onlar yurtlarında zaferlerini kutlarken, biz kendi yurtlarımızda savaş halindeyiz.
Ama bu bizim için son değil.
Müslüman, düştüğü yerden daha güçlü kalkan insandır.
Öyleyse, düştüğümüz yerden kalkacağız.
Bu kalkış hem bu dünya hem de ahiretimiz için olacak.
Artık bize sunulan gösterişli modernizmi bir kenara bırakıp, samimi bir tövbe ile fabrika ayarlarımıza dönmeliyiz.
Ve bizler; ailemizle, çocuklarımızla, sevdiklerimizle ve tüm Müslümanlarla yeniden maneviyat yolculuğuna çıkmalıyız.
Elbette bu yol başta zor olacak. Çünkü biz, kendi rotamızdan sapıp bilmediğimiz yollarda kaybolduk. Ama şimdi, öz rotamızı bulduk. Ve niyet ederek bu yolda ilerleyeceğiz.
Geç kalmadan, evimize, yurdumuza, özümüze döneceğiz inşallah.
Öyleyse, niyet edelim.
Çünkü bu gidişlerin bazılarının dönüşü olmayabilir.
Ve unutmayalım:
Her yolun bir son durağı vardır. Bizim son durağımız musalla taşıdır.
O durağa varmadan önce kendimize varmamız şart.
Vesselam…
Allah’a emanet olun.
Maşallah