Küllerinden Yanmak
Uzun zaman sonra kalem ve defterle buluştu ellerim. Beni yazmaktan alıkoyan neydi bu kadar bilinmez. Belki de zamana bırakınca zamanın bırakmadığını gördüm. Belirsizliklerde kayboldum, karanlığa yolumu sordum. Zaman sonra geri döndüm. Karanlık bir arpa koydu cebime. Öylece bakakaldım..
Rüzgârlara kapılıp gideceğimi sanırken Ağustos tüm kavuruculuğuyla bunalttı beni. Zaten karanlıktı, bir de sıcak oldu. Aklım karıştı, renkler soldu. Zihnim fluda, sözlerim boşlukta süzüldü.
Belirsizliklerimin belirsizliğiyle ilgili epey düşündüm. Sonra dönüp bir arpa daha attım cebime.
Saatler geçti, içimin sıkıntısı kaldı. Günler bitti, geceler boğmaya devam etti. Bir ateş yandı, rüzgar beni değil onu savurdu. Yangın ruhuma sıçradı. İçin için yandım, kimse duymadı. Öldü içim..
“Bundan sonrası var mıdır ki?” diye merak ettiğim o günlerdeyim şimdi. Zaman ve mekan kavramım silindi. Kül olmuş ruhumun yerini yavaş yavaş tek bir duygu aldı. Beni yönetirken bana hiç sormuyor artık. Yangın içimi nasıl yok ettiğiyse o da öyle yakıp yıkıyor önüne gelen her şeyi..
O sırada küllerim savruluyor. Görüyorum, hafif hafif esen bir rüzgar var. Hep yanlış yerlerde beliren bir rüzgar. Sebep olduğu harabeyi savurmaktan çekinmiyor şimdi. Bulutlarını da yolluyor üzerime, karanlık çöküyor.
“Şimdi tam oldu.”
Artık kalemim özgürce dolaşabilir satırlarda.
Karanlığın hüküm sürdüğü bu cümleleri yalnızca kül olanlar anlayabilecek çünkü.
Okuyanlara da selam olsun, yangına yakalanmamışsınız henüz, ne mutlu sizlere…