Kaderin Bohçanda Saklı
Tüm bu vaveylanın içinde sana seslenen biri olsun istersin. İstiklal gibi uzun ve kalabalık bir caddede, sadece ama sadece sana koşan biri olsun istersin.Omuzlarını endişeden,stresten öyle kaskatı ve kulaklarının yakınına getirmişken, bir el omzuna dokunsun istersin.
Zihninde bir at dört nala bir yerlere koşuyor ve ayakların zihnine yetişemiyorken, durdurulup bir yudum su ikram edilsin istersin. Sırtının kamburu çıkmış, alnından emek emek ter akıyorken, bir yastık konulsun, bir peçete ile alnın silinsin istersin.Dünya debdebesinin içinden çıkıp bir oh çekmek istersin.
İstersin de tüm bunları kimse anlamaz. Kimse anlamaz yorgunluktan şişen topuk ağrılarını. Ayakta durmaktan nasırlaşmış ayaklarını, yere her bastığında canını nasıl yaktığını…
Bir kelam edecek olursun, insansın ya neticede. Yorulmuşluklarından bahsedecek olursun. Karşındaki daha da yorgundur, oturur onu dinlersin. Kamburuna onun kamburunu da ekler, yoluna devam edersin.
Herkesin bir amacı, bir yolu, bir yoldaşı var. Herkesin yükü bir diğerininkinden daha ağır. Herkesin yolu ayrı ayrı engebelerle dolu. Tüm bunları düşünür susarsın. Kendi yoluna, yoldaşına bakarsın. Sanma ki yol ile yoldaş farklı olsaydı, bu böyle olmazdı.Senin içinde bir sen daha varken, yol da aynı yoldaş da.
İlmek ilmek çeyiz diye koymuş Rab’bim kesemize kaderimizi. Herkesin kesesi ayrı, herkesin kesesi kendine yük. Rab’bim layığı ile taşıyıp, çamura bulamadan teslim etmeyi nasip etsin cümlemize…