Delilik
Düşmenin de yaşı mı olurmuş deme, oluyor.
Hatırlasana bisikletten düştüğün o ilk günü çok da zor olmasa gerek. İlk yaranı, ilk sızlanışını, ilk defa canın yandığında pembe yanaklarına dökülen o tuzlu küçük su damlalarını…Geriye dönük hatırladığın tek bir acı dahi yok ta ki o ana kadar.
Ne hoş. Şimdi geriye bakıp düşündüğünde zihin sarsıcı..
Geçenlerde öylesine ayağım sendeledi de yere kapaklanıverdim. Utanma ile karışık ufak bir mahcubiyetle kendi kendime kalktım yerden. Zihnimin sesini duydum derinden bir yerden:
“ilk yaranı hatırla.”
Babam vardı ardımda. Önce düştüğüm yere koştu, beni kaldırdı, üstümü başımı silkeleyip gözlerimin en içine bakıp “Canın acıdı mı?”diye sormuştu. Yaralarımın bile farkında olmadan “İyiyim” demiştim.
Bu defa düştüğümde babam yoktu.
Bu defa düştüğümdee geriye dönük yaşadığım tüm acılar hatırımdaydı.
Bu defa bedenimden çok ruhumda açılmıştı yara.Hem de böyle en hakikatlisinden.
İlk kalp ağrım düştü aklıma. İlk kavgam, ilk mücadelem, ilk mağlubiyetim…
Üzerinden haftalar geçti hala düşünüyorum. Yaralarım birikmiş benim.
Kanamak için ise ayağımın sendeleyişini beklemiş. Velhasıl düşmek güzel şey azizim. Geçmişe dönüp yaralarını düşünmek ve bir kez daha kendini kendin yapan şeyleri sevmek için…
Hem bu defa öyle pembe yanaklarına düşen masum tuzlu göz yaşları ile karşılamıyorsun acını. Bir delinin sessiz bir karanlığa attığı amaçsız bir kahkaha ile kabulleniyorsun.
Hem büyümek de az birazcık delilik değil mi zaten? 🙂