Gerçek Bir Hayat

Ümit, umut, sabır ile bekledik biz hayatı. Mutlu olmak için, güzel bir yaşam için belki elimizden geleni yaptık ya da yaptığımızı sandık.

Kimi zaman sorunlarımızın çözümü olarak da kaçmayı denedik. İşte o kaçış hayatımızın altını üstüne getirdi.

Evet, bazılarımızın hayatının altı üstünden daha iyi ama daha iyi olurken de çok zahmetli ve karmakarışık hâle geldi. İnsanın bazen kendi içindeki küçük çaplı o isyanı baş kaldırıyor. “Gerçekten çözüm kaçmak mı?” diye.

Durdu bazen insanlar, düşündü. “Acaba problem sorunlarımız mı yoksa sorunlardan kaçmaya çalışan bizler mi?”

Hayatımızı yönlendirmeye çalışırken farkında olmadan da hayatımız şekillenmeye devam ediyordu. İşte insanın sonradan pişmanlık duymasının sebebi buydu. Biz hayatımızı düzeltmeye çalışırken tek bir hareketimizle hayatımız şekillenmiş, düzen oturmuş oluyordu. Kısacası zamanı kullanamıyorduk.

Geride kalan anılar, yerine gelecek yeni sayılı günler de eklenmeye devam ediyordu. Peki neydi hayat? Biz neden sabırla, ümitle dolup taşan ruhumuz ile hayatı bekliyorduk?

Aslında sebep herkes için farklı ama sonuç aynı. Biz insanlar sonuç olarak hayattan aldığımız dönüt, yorgun bir ruh ve beklerken geçirdiğimiz boşa zamanımız oluyor. İnsanın beklemekten önce yapması gereken tek şey düşünmesidir. Biz gerçekten dişe dokunur bir olay veya kişi için mi bekliyoruz. Bu bekleyiş hayatımızın altını üstüne getirdiğinde kalbimiz dayanabilecek mi?

Her insanın ruhunda göremediği bir parıltı vardır. Bakmaya kıyamadığı, incitmekten korktuğu o parıltı…

Kimi zaman o parıltı öyle güçlü parlar ki hayatınız o parlama sayesinde yeniden şekillenir. Fakat bazı zamanlar da var ki o parıltı sönmeye yüz tutmaya başlar. Yavaş yavaş küçülür ve yok olacak dereceye gelir. İşte o zaman beklediğimiz hayat ortaya çıkar ve biz insanlara oyun oynar. Oynadığı oyun ile beklediğimiz hayatın kendisi gelir bize.

Sever bizi, sönmeye yüz tutmuş olan o parıltıyı tekrardan güneş gibi parlak olmasını ister ama bu hayatın bizim karşımıza nasıl çıktığına bağlı. Ümit, umut ve sabır artık biz insanlar için bekleyiş, zaman ve kararlılık kelimelerine dönüşür.

Hayatın bize nasıl oyun oynayacağını bilemeyiz ama hayatı bekleyip beklemeyeceğimize biz karar verebiliriz.

Beklemek insanı yorar o yüzden biz insanlar olarak harekete geçmeli ve zamanımızı değersiz olacak herhangi bir durum için harcamamalıyız. _

Bizler birer parıltıyız ve inanıyorum içinizdeki parıltıyı çoğaltacak olan o hayat elbet bir gün karşınıza çıkacak.

Ya yarın ya da yarından da yakın..

Umutsuzluğa kapılmayın çünkü içinizdeki o parıltı ne olursa olsun sizi mutlu edecek ve güçlü kılacak.

Tek veya çift önemi yok sadece yüzünüzdeki gülümsemeyi, gözlerinizdeki yıldızları ve içinizdeki o parıltıyı çok sevin; onlar sizin kurtarıcınız, onlar sizin hayatınız…

Bu yazıyı oylar mısınız?
[Toplam: 2 Ortalama: 3]

Yazar

  • Esma Fidan

    Merhaba, Ben Esma Fidan, Ben, İstanbul'un kendini sürekli yenileyen ve ruhumu besleyen sokaklarında, 5 Eylül 2005 tarihinde doğdum. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim İşletme Bölümü'nde öğrenci olarak adımı yazının büyülü dünyasına kazımaya devam ediyorum. Kelimelerle dans etmek benim için bir tutkudur. Yazılarımda duygusal yankılarımı ve içsel derinliklerimi yansıtmak, benim için yazının özünü oluşturuyor. Duvarları yıkıp insanların iç dünyalarına dokunmak, benim sanatsal bir ifade biçimimdir. Çünkü inanıyorum ki, insanların duygusal deneyimleri ve hissettikleri, onların en korkusuz ve gerçek halleridir. TB blog ailesine katılmak, yeni bir başlangıç ve keşif yolculuğu anlamına geliyor benim için. Her birimiz farklı renklere ve tonlara sahibiz, ve bu çeşitlilik, sanatın en güçlü şekillerinden biri olan işbirliğine dönüşebilir. Birlikte yaratabileceğimiz güzellikleri hayal etmek, heyecan verici bir deneyim. Son olarak, bir düşünce bırakmak istiyorum sizinle: İyi görünmek yerine, iyi olmak için çaba sarf etmek, insanın iç dünyasını dönüştürmek için en etkili yoldur. Kendi içimizdeki değişim, dünyayı daha iyi bir yer haline getirmenin ilk adımıdır. Sevgi ve saygılarımla, Esma Fidan

    View all posts

Esma Fidan

Merhaba, Ben Esma Fidan, Ben, İstanbul'un kendini sürekli yenileyen ve ruhumu besleyen sokaklarında, 5 Eylül 2005 tarihinde doğdum. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim İşletme Bölümü'nde öğrenci olarak adımı yazının büyülü dünyasına kazımaya devam ediyorum. Kelimelerle dans etmek benim için bir tutkudur. Yazılarımda duygusal yankılarımı ve içsel derinliklerimi yansıtmak, benim için yazının özünü oluşturuyor. Duvarları yıkıp insanların iç dünyalarına dokunmak, benim sanatsal bir ifade biçimimdir. Çünkü inanıyorum ki, insanların duygusal deneyimleri ve hissettikleri, onların en korkusuz ve gerçek halleridir. TB blog ailesine katılmak, yeni bir başlangıç ve keşif yolculuğu anlamına geliyor benim için. Her birimiz farklı renklere ve tonlara sahibiz, ve bu çeşitlilik, sanatın en güçlü şekillerinden biri olan işbirliğine dönüşebilir. Birlikte yaratabileceğimiz güzellikleri hayal etmek, heyecan verici bir deneyim. Son olarak, bir düşünce bırakmak istiyorum sizinle: İyi görünmek yerine, iyi olmak için çaba sarf etmek, insanın iç dünyasını dönüştürmek için en etkili yoldur. Kendi içimizdeki değişim, dünyayı daha iyi bir yer haline getirmenin ilk adımıdır. Sevgi ve saygılarımla, Esma Fidan

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir