Bedelsiz Parlamak
Gül sevdikçe mi yoksa dikeni acıttığı zaman mı büyütürdü? İkilemde kalıp hayatı sorguladığımız her saniye bize işlenen bir negatif puandır bence.
Ne kadar düşünmek o kadar keyifsizlik, ne kadar keder o kadar belirsizlik.
Neden hep çocuk kalmak ister insan, neden büyümek istemez? Neden sorumluluklardan kaçma gereksiniminde bulunur? Neden kendini göremez?
İşte bakın burada bir sürü belirsizlikler içinde beliren bir anlamsızlık bulunmakta. Her şeyi doğru yapmak adına aslında çoğu şeyi berbat eder insan. Her şey mükemmel, muazzam, kusursuz olsun derken işte o zaman kendi benliğini yitirir insan.
Aslında her şeyi doğru yapmayı istemek güzeldir. İnsanlara ne kadar güçlü ve ilerlediği tutumun ne kadar doğru olduğunu gösterir. Ama üzülerek yazmak zorundayım ki bizler insanız. Hata yapmadan hayatımızı devam ettiremiyoruz. Sürekli yaptıklarımızdan ders almazsak kendimize gelemiyoruz. Bazen kendi yaptığımız hatanın farkına vararak, bazen de dışarıdan uyarılar alarak hatalarımızı fark ederiz. Bize göre mükemmel olsa da dışarıdaki insanlar maalesef bizim baktığımız pencereden bakamazlar olaya. Onlara göre yaptıklarımızın hepsi yanlıştır. Çünkü siz hariç herkes en doğrusunu bilir. Bunun için üzülmeye gerek olmadığını belirteyim. Sebebi ise belirsiz olan her şey için kendi ruhunuzu ağlatacak olmanız . En azından belirgin olan durumlara üzülün. Bu daha yapıcı olur, yıkıcı olmanın tam aksine. Dışarıya kulak vermeli miyiz, dinlemeli miyiz? Yoksa kendi bildiğimizi mi yapmalıyız? gibi bir sürü sorularla kafanız doluysa sadece düşünün:
“Bunu bana söyleyen kişiyi dinlersem sonucunda ne olacak; bana fayda verecek mi yoksa sadece kızmak için mi söylüyor?” gibi.
Her ne kadar başkaları size akıl vermeye çalışsa da unutmayın sizin de düşünme kabiliyetiniz var ve sizde bu durum mevcut. Düşünceleriniz, hayalleriniz , bildiğiniz konular, usta olduğunuz işler gibi. Her şey dengeyi sağlayıp kendi benliğinizle karşı karşıya kalınca ortaya çıkıyor. Sizin kendinize duyduğunuz güven işte bu bütün belirsizliklerin içindeki o belli olan durumu çözüyor. Ana karakter sizsiniz ve hayatınız da hikayeniz oluyor. Hikayeniz ne kadar güzel , keyifli ve dolu dolu geçerse sonu o kadar güzel biter. Olay sizken boşu boşuna kendinizi üzmeye kalkışmayın.
Sakura çiçeğini düşünün mesela, o kadar narin bir çiçektir ki kolayca incinip solabilir. Ama güzel ve zorlu bakımı yapılırsa da dünyadaki en muazzam bitkiye dönüşebilir. Her ne kadar çabuk yıkılsak da kolayca toparlanmalı ve hayatımıza en güzel şekilde devam edebilmeliyiz. Bazen bir yara kaplar içimizi “Ne olacak acaba şimdi?” diye. Yapayalnız bir şekilde hiçbir şeyi yapamayacağımızı düşünürüz. Ağlarız saatlerce. Ağlar, düşünür dururuz. Peki faydası oluyor mu?
Kendimizi bu kadar yıprattıktan sonra mutsuz olarak hayata devam etmenin bize getirdiği tek şey; olaylara karşı olan o kötü duruşumuz, çaresi yokmuş gibi her şeyi tek başımıza halletmeye çalışmamız. Değer mi?
Kendinize olan öz saygınızı asla yitirmeyin, elmas gibi zor bulunun ve düşünceleriniz paha biçilemez olsun. Mutlu edin kendinizi. Her yerin karanlık olduğu o gecede ay gibi parlayın herkes size bakarken hayretler içerisinde kalsın. Kaybolduğunuz zaman sizi arasınlar. Çünkü o geceyi sizden daha iyi kimse aydınlatamaz.
- Sonuçsuz Bekleyiş - Temmuz 24, 2024
- 5 Dakika - Temmuz 9, 2024
- Pembe Çiçekli Kiraz Ağacı - Mayıs 11, 2024