Anlamlandırılamayan His

İnsan hiç aklı ve kalbi arasında kalır mı?

Yapmak isteyip yapamadığı durumlar, anlam yükleyemediği olaylar yaşar mı?

Hiç birleşmeyen aşk olur mu?

 

İki insanın birbirini çok sevip birlikte olamadığı anlarda insan beyni arıza durumuna geçebilir. Biz buna anlam yükleyememek diyoruz. Aklımızın çalışmadığı, kalbimizin de acıdan ne yapacağını bilmediği duruma geçiş yapabiliriz. Bir daha aynı şeyi yaşayabilecek miyim, karşımdaki insana nasıl güveneceğim, beni seven olacak mı ya da sevilsem ve sevsem bile birlikte olabilecek miyiz?

Evet, konumuz anlamlandırılamayan aşk, sevgi, özlem, hasret ya da ne söylerseniz. Herkes için farklı dillerde ama aslında aynı şeyi ifade ediyor. Sevgiyi, karşıya duyulan muazzam kıpırtıyı ya da halk dili ile midemizde oluşan kelebek hissini hayatımızda çok nadir veya belki de bir kere yaşadığımız o duyguyu gösterirler bizlere. Öğreniriz sevmeyi, yaşarız, tadarız. Hayatımız mükemmel olur, neşeli ve heyecanlı ama bazı hikayeler vardır ki bu mükemmel duyguyu hissetmenin bedeli bizlere ağır gelir. Önce şarkı gibi gelir insana, melodi ile söylerken keyif alır insan ama o şarkı bittiği anda biz de bitmeye yakın hale geliriz.

Şöyle düşünelim: Mesela Leyla ile Mecnun hikayesinde önlerinde hiçbir engel olmadan kavuşamasalardı bu ne kadar anlamsız bir hikaye diye düşünürdük değil mi? Çünkü sebebi yok. Sebepsiz gerçekleşen olayları aklımız almaz ama hayat öyle bir yer ki sebepsiz yere kavuşamayan, birbiriyle konuşamayan çok insanlar gelip geçiyor. Kimse de durup bu terslikte bir iş var diye düşünemiyor. İnsan kalbini karşısındakine açtığı zaman ilk başlarda harika gidiyor her şey, “sonunda beni anlayan bir insan…”

Evet sonunda seni anlayan o insan senin onu anlamadığın bir insana dönüşüyor. İşte anlamlandıramadığın o insan sonunda sana karşı olan hislerini yitirip gitme kararı alıyor. Böylece çift taraflı sevgi, tek taraflı sevgiye bırakıyor yerini.

Ya da başka bir açıdan bakalım: İki tarafın birbirine olan hisleri var. İkisi de bu dünyada birbirlerinden daha iyi bir kişiyi bulamayacağınin farkında ya da bulmak istemeyeceğinin. Ama bir taraf diğer tarafın herhangi bir durumunu alttan almak yerine o beni anlasın diye diye sevgiyi zorunluluk olarak ya da yapmak istemese bile o şekilde yapmalıymış gibi görüyor. Her şekilde bazı insanlarımızın ilişkileri hiç istemediği gibi sonuçlanmak zorunda kalıp hislerini kalbinin orta yerinde saklamak ya da sindirmek zorunda kalabiliyor ve bu durumdan sonra insan artık hissizleşme dediğimiz durumlara geçiş yapabiliyor. Kimseye güvenmeme, herkesle belli süreli de olsa bağları koparma veyahut kendini dışarıdan soyutlama gibi eylemler içinde bulunabiliyor. Halk dilinde aşk acısı çekme, karşı tarafı unutamama gibi …

Sevmek aslında güzeldir sonu acı biber tadı verse de. Türk milleti olarak acı seven bir millet olduğumuz için aşk tam bizliktir aslında:)

Yaşamayan ne anlayabiliyor ne de yaşayan da kendini kurtarabiliyor. İşte sevmek böyle bir illet. Yaşaması cennet gibi ama sonu tam bir hüsran. Tabi ki güzel sonuçlanan ilişkiler vardır ama o zaten bilinen bir şey.  Biz üzerinde durulmayan ama aslında en önemli olan o noktayı konuşuyoruz. Kimseye anlatamadığımız, belki de saatlerce tek bir noktaya bakıp ağladığımız o konuyu.

Bunun için çözüm önermem gerekir aslında, normal olanı bu. Ama bu defalık es geçmek durumundayım.

Çaresi olmayan, şifası bulunamayan zamanın bile ilaç olamadığı bu sorun için yapılabilecek hiçbir şey yok.

Her zaman hikayelerin sonu mutlu biter ya,ben öyle yapmıyorum. Bu defa cam kırıkları yapışsa bile eskisi gibi nasıl olmuyorsa kalbiniz de aynı kişi için eskisi gibi olmaz. Olamaz. Yüreğinizden akan göz yaşlarınız en az sizin kadar değerli. Midenizdeki kelebekleri sadece doğru kişi için uçurmaya özen gösterin.  Duyduğunuz heyecanlar kar tanesi gibi özel olsun tıpkı bulacağınız o özel insan gibi. Siz bir madensiniz unutmayın, işte o özel kişi de bir gün sizdeki o değerli madeni keşfedecek. Yeter ki doğu rüzgar gibi kararlı ve sert olun. İşte o zaman kimse sizin yönünüzü değiştirmeye yeltenemeyecek.

Esma Fidan
Latest posts by Esma Fidan (see all)
Bu yazıyı oylar mısınız?
[Toplam: 3 Ortalama: 5]

Yazar

  • Esma Fidan

    Merhaba, Ben Esma Fidan, Ben, İstanbul'un kendini sürekli yenileyen ve ruhumu besleyen sokaklarında, 5 Eylül 2005 tarihinde doğdum. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim İşletme Bölümü'nde öğrenci olarak adımı yazının büyülü dünyasına kazımaya devam ediyorum. Kelimelerle dans etmek benim için bir tutkudur. Yazılarımda duygusal yankılarımı ve içsel derinliklerimi yansıtmak, benim için yazının özünü oluşturuyor. Duvarları yıkıp insanların iç dünyalarına dokunmak, benim sanatsal bir ifade biçimimdir. Çünkü inanıyorum ki, insanların duygusal deneyimleri ve hissettikleri, onların en korkusuz ve gerçek halleridir. TB blog ailesine katılmak, yeni bir başlangıç ve keşif yolculuğu anlamına geliyor benim için. Her birimiz farklı renklere ve tonlara sahibiz, ve bu çeşitlilik, sanatın en güçlü şekillerinden biri olan işbirliğine dönüşebilir. Birlikte yaratabileceğimiz güzellikleri hayal etmek, heyecan verici bir deneyim. Son olarak, bir düşünce bırakmak istiyorum sizinle: İyi görünmek yerine, iyi olmak için çaba sarf etmek, insanın iç dünyasını dönüştürmek için en etkili yoldur. Kendi içimizdeki değişim, dünyayı daha iyi bir yer haline getirmenin ilk adımıdır. Sevgi ve saygılarımla, Esma Fidan

Esma Fidan

Merhaba, Ben Esma Fidan, Ben, İstanbul'un kendini sürekli yenileyen ve ruhumu besleyen sokaklarında, 5 Eylül 2005 tarihinde doğdum. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim İşletme Bölümü'nde öğrenci olarak adımı yazının büyülü dünyasına kazımaya devam ediyorum. Kelimelerle dans etmek benim için bir tutkudur. Yazılarımda duygusal yankılarımı ve içsel derinliklerimi yansıtmak, benim için yazının özünü oluşturuyor. Duvarları yıkıp insanların iç dünyalarına dokunmak, benim sanatsal bir ifade biçimimdir. Çünkü inanıyorum ki, insanların duygusal deneyimleri ve hissettikleri, onların en korkusuz ve gerçek halleridir. TB blog ailesine katılmak, yeni bir başlangıç ve keşif yolculuğu anlamına geliyor benim için. Her birimiz farklı renklere ve tonlara sahibiz, ve bu çeşitlilik, sanatın en güçlü şekillerinden biri olan işbirliğine dönüşebilir. Birlikte yaratabileceğimiz güzellikleri hayal etmek, heyecan verici bir deneyim. Son olarak, bir düşünce bırakmak istiyorum sizinle: İyi görünmek yerine, iyi olmak için çaba sarf etmek, insanın iç dünyasını dönüştürmek için en etkili yoldur. Kendi içimizdeki değişim, dünyayı daha iyi bir yer haline getirmenin ilk adımıdır. Sevgi ve saygılarımla, Esma Fidan

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir