İnsanlığın Sessiz Çığlıkları Doğu Türkistan ve Gazze

Dünya, tarih boyunca pek çok acıya ve zulme tanıklık etti. Ancak bazı bölgelerde yaşanan dramlar, insanlığın vicdanında derin yaralar açmaya devam ediyor. Doğu Türkistan ve Gazze, bu acıların en yoğun yaşandığı yerlerden sadece ikisi.

Bugün Doğu Türkistan’da, Gazze’de, yaşananlar artık bir din meselesini geçmiş, insanlık meselesi haline gelmiştir. İnsan olan insan, en azılı düşmanına bile bu katliamı reva göremez.

Doğu Türkistan’da Kamplarda zorla tutulan binlerce insan, ailelerinden koparılıyor, kültürel ve dini kimliklerinden uzaklaştırılıyor. Bu sessiz çığlıklar, dünyanın dört bir yanından duyulmayı bekliyor. Bu soykırım bir ülkenin halkını yok etmek dünya tarihinden sayfasından silmek en aşağılık insanlık suçudur.

Gazze ise, yıllardır süren çatışmaların ve ambargonun gölgesinde hayatta kalmaya çalışıyor. Her bombanın ardından yükselen toz bulutları, sadece binaları değil, umutları da yıkıyor. Ancak Gazze halkı, tüm bu zorluklara rağmen direnişin ve umudun sembolü olmaya devam ediyor.

Doğu Türkistan ve Gazze’nin yanı sıra, dünyanın pek çok yerinde benzer acılar yaşanıyor. Myanmar’da Rohingya Müslümanları,Yemen’de açlıkla mücadele eden insanlar… Her biri, insanlığın ortak vicdanına sesleniyor. Bu dramlar, sadece o bölgelerde yaşayan insanların değil, tüm insanlığın sorunu. Dünya’nın birçok yerinde zulüm ve baskı altında nesli tüketilmeye, toprakları elinden alınmaya çalışılan birçok toplum var.

Bugün büyük bir çoğunluğun kendi ülke içindeki sorunlarla ilgilenilmesi gerektiğini söylemesini anlıyorum. Evet, elbette ülke içindeki sorunlarla ilgilenmek kat-i derecede önemlidir ancak bu düzen domino taşları gibi dizilidir. Bugün sadece izlemekle kaldığımız bu katliamlar, tek bir ülke eliyle yapılmadığı ve İsrail-Çin gibi devletlerin arkasında birçok ülkenin bulunduğu apaçık bildiğimiz bir gerçektir. Öyle ki sağdan soldan çevresindeki güçsüz devletlerin topraklarından nemalanarak güçlenen bu vahşi katliamcılar yarın sırayla kendine en yakın ülkelerin kapılarını çalacaktır.

Bugün müslüman devletler olarak ne Gazze’de yaşananlara ne de Türk devletler olarak Doğu Türkistan’da yaşananlara susmak en büyük insanlık ayıbıdır. Tarihte hiçbir zaman bir Türk devleti zulmetmemiş ve adaletten şaşmamıştır.

Gel gelelim ki, dini açıdan bakacaksak eğer; Bugün de bu çizgiyi bozmamak Türk ve müslüman olmanın bir gerekliliğidir. Evet, herkes din seçiminde özgürdür. İslam dininde zorlama yoktur, bu Allah’ın emridir ancak bu meseleler sadece bir din meselesi olmaktan çıkmış, insanlık dramı olmuştur. Kaldı ki İbrahim (a.s)’dan Muhammed (sav)’e kadar hiçbir semavi din, zulmü ve haksızlığı hoş görmemiştir. Eğer bir kimse, herhangi bir inanç sahibiyse bunu asla hoş göremez.

Gerek müslüman, gerek Türk toplumları bulundukları bölgelerde kendi dinlerinden olmayan her topluluğa din ve vicdan özgürlüğü sağlamıştır. Peygamber efendimizin yahudilerle yapmış olduğu Medine sözleşmesi buna bir örnektir bu sözleşme ile birlikte bütün topluluklar eşit olarak kabul edilmiştir.

Hiç kimsenin diğer bir kimse ile üstünlüğü veya ayrıcalığı söz konusu değildir. Yapılan anlaşma ile birlikte Müslümanlar elde ettiği gelirleri artık sadece kendi aralarında değil, bütün Medine’de yaşayanlar ile paylaşacaktı. Bu anlaşma ile birlikte din, dil, ırk fark etmeksizin bütün herkes eşit olarak kabul edildi.

Unutuldu mu şimdi ?

Ayrıca yine aynı şekilde 31 Mart 1492’de İspanya Kralı II. Ferdinand, Elhamra Kararnamesi ile İspanya’da yaşayan tüm yahudilerin altı ay içerisinde din değiştirmeleri veya 2 Ağustos 1492 tarihine kadar ülkeyi terk etmelerini emretti ve yahudilerin giderken altın, gümüş ve değerli eşyalarını yanlarına almalarını yasakladı, bu kurallara uymayanlar, ülkeyi terk etmeyenler ve onlara yardım edenleri ölüm cezasına çarptırdı.

Ve bilin bakalım yerlerinden kovulmuş ellerinden bütün mal varlıkları alınmış sersefil sokağa atılmış olan bu yahudilere kim kucak açmış? Tabi ki nerede zulme uğrayan birini görse kol kanat geren Osmanlı devleti…

Kararnamenin ardından, II. Bayezid (Sofu) yayınladığı bildiri ile Yahudi göçmenlere, Osmanlı topraklarına yerleşme hakkı tanıdı ve yerleşenlerin Osmanlı vatandaşı olacağı duyuruldu. Ülkelerinden kovulan elinde nesi

varsa alınıp sokağa atılan 300 bin Yahudi’nin 150 bini, II. Bayezid’ın donanma gemilerini İspanya’ya göndermesi ile güvenli bir şekilde Osmanlı topraklarına geldiler.

Bu 150 bin yahudi şanslıydı ve insanca yaşama fırsatı bulmuştu, fakat geri kalan diğer 150 bin yahudiye ne oldu dersiniz? Kimi portekize kaçtı Portekiz’e kaçanlar, beş yıl sonra Portekiz’in de aynı kararı alması ile yeniden yollara düştü. Kimi ise Kuzey Afrika’ya göç etti. Kuzey Afrika’ya göç edenler ise, çöllerde vahşi hayvanlar ve zorlu doğa koşulları ile karşılaştılar. Amma velakin günümüzde geldiğimiz noktada görüyoruz ki; yahudiler en çok kendine sahip çıkan kol kanat geren toplumlara nankörce düşman olmuş, onları itip kakan hor gören toplumlara tabiri caizse hürmet eder olmuştur.

Buradan da anlaşılacağı üzere hoşgörü ve adalet tarih boyunca sadece Türk ve müslüman toplumlarda bir ilke ve devlet anlayışı olmuştur. Bugün çoğunun ayakta alkışladığı, kendi kendilerine ödül dağıtmaca göz boyamaca oynayan Avrupa toplumları için ise sadece yazılı belgelerde geçen ama asla uygulanmayan ilkeler olarak kalmıştır.

Yargılanması gereken insanlıktan çıkmış bir cani var, yargılaması gereken sözde insan hakları savunucu makamları, hala en ağır aksak şekilde işlemekte, çünkü onlar da bu soykırımın tamamlanmasını beklemektedir.

Şimdi sorarım size:

İnsan hakları evrensel midir sizce?

Öyle ki, insan hakları evrenseldir hikâyeleri sadece resmi sözleşmelerde kaldı, sanıyorum ki; Gazze, Doğu Türkistan, Yemen, ve daha niceleri evrenin dışında kalıyor da bizim haberimiz yok!

Bugün birleşememiş milletler topluluğu konu kendi yancıları olunca ceviz kabuğu doldurmayan bir olayda yaptırımlar ambargolar havada uçarken, bu bölgelere asla müdahale etmeye asla yanaşmaz.

Din ve ırkına göre yargılamadan insanı insan olduğu için saygı duymak yaşatmak, insan olmanın şerefine gereğine göre yaşamak tüm insanlığın hakkıdır.

Varsa adalet herkes için olmalıdır… Ama nerdeee…

Zehra AYDIN
Latest posts by Zehra AYDIN (see all)
Bu yazıyı oylar mısınız?
[Toplam: 1 Ortalama: 5]

Yazar

  • Zehra AYDIN

    Merhabalar, Ben Zehra Aydın. 31 yaşındayım. Sosyal Hizmetler Danışmanlık mezunuyum. Edebiyata olan ilgisi bambaşka boyutlarda olan bir öğrenci ve içinde yazmak hep hasret kalmış bir çocuğun büyümüş haliyim... Yazmak hayaliyle yaşamış ve yaşayan bir birey olarak hayatıma devam ediyorum. TB Blog'ta yazmak ise benim için bu hayali gerçekleştirme yolunda kaçınılmaz bir fırsattı. Umarım burda başlayan yolculuğumuz uzun yıllar daha güzel işlerde ve daha güzel yerlerde devam eder. Saygılarımla...

    View all posts

Zehra AYDIN

Merhabalar, Ben Zehra Aydın. 31 yaşındayım. Sosyal Hizmetler Danışmanlık mezunuyum. Edebiyata olan ilgisi bambaşka boyutlarda olan bir öğrenci ve içinde yazmak hep hasret kalmış bir çocuğun büyümüş haliyim... Yazmak hayaliyle yaşamış ve yaşayan bir birey olarak hayatıma devam ediyorum. TB Blog'ta yazmak ise benim için bu hayali gerçekleştirme yolunda kaçınılmaz bir fırsattı. Umarım burda başlayan yolculuğumuz uzun yıllar daha güzel işlerde ve daha güzel yerlerde devam eder. Saygılarımla...

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir